|
 |
|
SİTEMİ ÇOK BEGENİYORUM.SİZDE BEGENMİŞİNİZDİR?İ?NŞ... |
|
|
|
" Sen bu libas değilsin:
Bil ki oldu rûha ten gûyâ libâs
Bî-libâs ol lâbisi kıl iltibâs "
|
|
|
|
|
|
 |
|
İBRETLİK BİR YAŞANMIŞ HİKAYE DAHA |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
GERCEK BASORTUSU HIKAYELERI

Başörtüsü ile ilgili herkesin bir örtünüş hikâyesi ve daha sonrasında yaşadığı müsbet ya da menfî hadiseler vardır. Kızım, başını henüz birinci sınıfa giderken örtmüştü. Yedi-sekiz yaşlarındaydı. Fırfırlı, süslü, güzel ve küçük başörtüleri vardı. Büyük, küçük herkesin ifadesi ile, başörtüsü çok yakışıyordu ona. Bazı büyük hanımlar, “Böyle güzel yakışsa biz de örtünürdük” diyorlardı ama, bu tabiî ki mazeretti. Sanki sadece yakışanlar örtermiş de, yakışmayanlar o emirden muaf tutulmuş gibi. Bazen de çok küçük olduğunu, daha sonra da örtse olabileceğini dile getirirlerdi. Bir gün dedim:
“Şu anda başınızı örtmenize engel nedir?”
Dediler ki: “Yaşımız epey geçti, zor geliyor. Belki daha erken olsaydı, nefsimize zor gelmezdi.”
“Bakın, kendiniz îtiraf ettiniz işte, ben kızıma 15-16 yaşından sonra örtünmesini teklif etsem, belki zor gelecek, kabul etmekte zorlanacaktı.”
“Doğru!” dediler. Bu arada bir soru daha buldular.
“Peki şu anda sizin zorunuzla değil de, kendi arzusu ile mi örtünüyor acaba, ne dersiniz?”
Ben de şu hadiseyi anlattım onlara:
“Birgün, bir kaç genç kız gelmişti, hemen yanımızdaki meslek lisesinden. Başörtüsü hakkında, ahiret, cennet ve cehennem hakkında çok çok konuştuk onlarla. Sonradan okul haricinde başlarını örtmeye başlamışlar. Onlar gittikten sonra kızımla başbaşa kalınca ona sordum. Biraz da örtünmesindeki şuur derecesini merak etmiştim. Acaba neyi, ne kadar anlıyor du?
“Kızım, sen daha pek küçüksün. İstersen bir-iki sene sonra da örtünebilirsin. Seni zorlamış olmayalım, ne dersin?”
Bir an durakladı. Sonra gözlerinden inci gibi yaşlar dökülme ye başladı. “Anne, o kızlara anlatırken de dedin, ölüm ne vakitte gelecek belli değil. Beni cehenneme mi lâyık görüyorsun. Ya olur da ben böyle küçük yaşımda ölürsem, Allah’a ne cevap vereceğim? Ben başımı bir kere örttüm, artık açmam!”
Hanımlar ibretle dinlemişlerdi ve onlarında gözlerinde yaş vardı. Dedim ki, “Şimdi şu cevap, şuursuz bir cevap mı? İstemeyerek yaptığına dair ne hissettiniz?”
“Tamam. Zorlamadığınıza dair kanaat sahibi olduk. Zaten o küçük kız, fırsat buldukça, bahçede otururken herşeyi bize anlatıyor. Etkilenmiyor değiliz, ama yapamıyoruz işte. Ne mutlu ona!”
Bir gün kızımı bakkala yollamıştım. Daha sekiz yaşlarındaydı. Çocukluk bu ya, başörtüsünü evde unutup gitmiş. Siparişlerini vermiş. Bakkal hazırlarken birden “Bakkal amca, sen hazırlayadur. Ben başörtümü evde unutmuşum! Gidip örtüp geleyim.!
“Kızım alacaklarını vereyim de, öyle git. O zaman örtersin.”
“Olmaz! Hemen gidip, almam lâzım. Gecikemem!”
Adamcağız hem gülmüş, hem düşünmüş. “Peki o halde, ört de gel başörtünü” demiş. Sonradan, bana da anlatmıştı bu hadiseyi bakkalımız. “Çok hoşuma gitmişti onun şirin hali. Küçük ama, şuurlu” demişti.
Yine birgün bakkalda, son derece açık ve yaşlı bir bayan, küçücük kızıma çıkışmış: “Bak bana! Niye örtünüyorsun sen? Cevap ver!” demiş. Dükkân, müşteri dolu… Herkes sıra bekli- yor. Böyle amansızca soru soran bir kadına, çocuğun ne cevap vereceğini merak ederek, beklemeye başlamışlar. Kızım hiç bozuntuya vermeden, soruyu ona iâde ederken, “Siz neden örtünmüyorsunuz ki? Siz cevap verin, ben de cevap vereceğim!” Kadıncağız kızarmış. Hiçbir cevap veremeden, öylece donmuş kalmış. Alacaklarını almadan, çıkıp gitmiş. Eve gelince sormuştu kızım: “Anne ne o cevap verdi, ne de ben. Ama bakkaldaki herkes benim başımı okşadı, neden?”
İşte böyle. Çocuk bile olsa, başörtüsü ile ilgili birçok macerası çıkabiliyor demek. Hatırladıklarım bu kadar. Elbette daha pek çok vardı. Fakat, bunlar da epey ibretli, ne dersiniz?
KAYNAK :http://bizimaile.wordpress.com/2006/08/12/basortusu/
|
|
|
|
|
|
|
 |
|
#CC0033 |
|
|
|
|
|
 |
|
(Gönülde bin gamım var, bunu gizlemem mümkün değil. |
|
|
|
|
|
|
Bugün benim için ötsün kuşlar,
Ne olur bugün benim için essin rüzgar...
Çiçekler benim için açsın,yağmur benim için yağsın...
Bak şu kalbimin işine, saldı sevdayı başıma,
Bir ateş düştü ki başa tüterim kimseler bilmez!..
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Bir güneş ışığı say güzelliği,üç renkli camdan süzülen...Hani ruh,gönül ve beden camında huzmelenen bir nur de adına...Akşam olunca çekilip güneşe geri gider ya hani ışıklar ve hani göz kapanınca kaybolur ya nurlar...Işığı da,nuru da camsız görmeye alıştır kendini...Yolda kalmamak,cam kırılınca kör olmamak için... Gel artık kardeşim,gülümseyelim ve güzellikleri görelim.Bıçağın ağzına sunulmadan ariyet güzelliklerimiz ve dönülmeyen yolculuklara çıkmadan benliklerimiz,mahşer mahşer yağmalanan imanlarımızda eriyen zamanların surlarını güzelliklerle örelim.Duyarak ve düşünerek,her ikindi güneşinin lirizmi gibi,her dolunay akşamının romantizmi gibi güzelliğe bakalım ibretle ve içimizde büyüsün bütün güzellikler.Seste,biçimde ve boyada hakikatin güzellğine bırakalım kendimizi,Mutlak Güzel'den renk devşirelim..."
*İsKeNDeR PaLa*
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Rüzgâr değiyor alnına.
Az ötede denizi buluyorsun.
Mavi... Sessiz... Derin...
Martı çığlıkları,
Dalga çağıltıları,
Köpük köpük sevinçler...
Maviden yeni bir maviye açılıyor gözlerin.
Gökler uzanıyor ufkun ötesinde.
Ak bulutlar...
Yağmurdan haberin yok daha..." |
|
|
|
|
|
 |
|
Sevgi bir bakış,bir gülüş müydü bazen;bir akış,bir koşuş muydu?!..Sevgi,gönül kumaşında bir nakış mıydı?... *** |
|
|
|
|
|
|
Sonra sustum...Suskunluğumdu artık konuşan hep durmadan..Vuslat vurgunu günlerimin hüzzam sevdalarına kulak verdi yine gönül;öylece kararsız ve yorgun...Derken bir ben kaldım tenhasında gecenin,bir de suskunluğum... |
|
|
|
MSJ YAZMAYI UNUTMAYIN*** 10 ziyaretçi (10 klik) kişi burdaydı! |